öabtöabt dkaböabt ihldin kültürü ve ahlak bilgisiimam hatip lisesi meslek dersleri
DOLAR
32,5093
EURO
34,8669
ALTIN
2.484,84
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
16°C
İstanbul
16°C
Az Bulutlu
Cuma Hafif Yağmurlu
16°C
Cumartesi Az Bulutlu
19°C
Pazar Az Bulutlu
20°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C

ÖABT DKAB-İHL DİN FELSEFESİ DERS NOTLARI

ÖABT DKAB-İHL DİN FELSEFESİ DERS NOTLARI
ÖABT Rehber -ÖABT (DKAB-İHL) Hap Bilgiler Cep Kitabı
A+
A-

Fideizm(imancılık): Tanrı hakkındaki bilgimiz akılsal veya doğal bilgiyle değil yalnızca imana dayanmalıdır. Tanrı veya dinle ilgili olarak ortada bize kendini zorla kabul ettiren bir bilgi durumu söz konusu olursa artık dinden veya inançtan bahsetmek söz konusu olmaz.

Önde gelen temsilcisi S. Kierkegaard ( İmancı Kırkayak )

Katı İmancılık: Aklî değerlendirmeye hiç önem verilmez. İslam için uygun değildir.

Katı Akılcılık: Bu inanç sisteminin doğru olduğunun ispatlanmasının mümkün olması zorunludur diyen görüştür. Hem irrasyonalizm (akıl dışıcılık) hemde imancılığın çelişiğidir.

Eleştirel Akılcılık: Dînî İnanç sistemlerinin kesin ispatı olmakla birlikte, böyle bir sistemin aklen eleştirilip değerlendirilebileceği ve bunun zorunlu olduğu görüştür.

Konatif Çözümleme (Ameli Hayat): Analitik felsefe çerçevesinde din dilinin pratik hayattaki fonksiyonuna bakılarak çözümleme yaklaşımına denir.

Eskatolojik Doğrulama: Doğrulamacı tahlillerin ortaya çıkardığı güçlüklerin üstesinden gelmek ve en azından dini hükümlerin bir kısmının daha başka bir yolla çözümlenebileceğini göstermek için başvurulan yaklaşımdır. Kur’an bu konu üzerinde sıklıkla durmuştur.

John Hick, İnanç ve bilgi eserinde inanç ve doğrulama konusunu ele almış, bu dünyada olan iman öte dünyada bilgi konusu olacaktır.

Linguistik Tahliller: Filozofun ana görevi yeni bir bilgi getirmek değil, bir takım çözümlemelere başvurarak yeni bir anlayış ve kavrayış getirmektir. Tartışma konusuna açıklık getirir.

Teodise: Kelime anlamı tanrı savunusu, tanrıyı haklı çıkarma anlamı taşır. Din felsefesinde kötülük problemi karşısında Tanrıyı savunmaktır.

Farabiye göre Teodise; asıl olan hayır ve nizamdır. Kötülüğün şeylere dühulu sadece arızîdir. İbnSînâ’da aynı görüştedir.

Gazzâli Allah’ın ilim, irade, kudret vs. sıfatlarına dayanarak bu alemin ”mümkün alemler arasında en mükemmel” olduğunu söyler. Leibnz de aynı görüştedir.

Kötülük: Kötülüğün reel varlığı yoktur. Sözde bir problemdir. Belli oranda varolan kötülük alemdeki estetik görünüm ve yapıyı tamamlamaktadır.

Determinizm: Her olayı birtakım yakın ve uzak sebeplere bağlı olarak ortaya çıktığını, ortaya çıktıktan sonrada bu kez bizzat o olayın birtakım başka olaylar için sebep olduğunu ve bütün olup bitenlerin kozal açıklamasının yapılabileceğini kabul eder.

  • Mutezile; insan irade hürriyetine sahiptir. Kendi fiilinin yaratıcısıdır.
  • Eşari; kesb nazariyesiyle orta yolu bulmaya çalışır. Cebriyeden uzak olup olmadığı ihtilaflıdır.
  • Maturidi; Orta yolu bulmaya çalışır. Mutezileden tam olarak kurtulup kurtulmadığı ihtilaflıdır.
  • Mevlana’da irade hürriyeti sadece insanda bulunan bir vasıf değil, yaratılış evresinde insana verilen ilâhî bir lütuftur. Mesnevî eserinde ele alır.

Agnostizm: Tanrının varlığı yada yokluğu hakkında hiçbir şey söylemeyen ve hiçbirşey bilmediğini iddia eden kişidir.

Sosyal Ölümsüzlük: İnsanlar eserleriyle yapıp ettikleriyle başkalarının iyilik ve mutluluğuna katkıda bulunmak ve geride birşeylerbırakarak kendileri öldükten sonrada yaşamaya devam eder.

Ahlakî Ölümsüzlük: Dostoyevski Karamozov Kardeşler’de Tanrı yoksa herşey mubahtır der.

İnklusivist: Dini kapsayıcılık,öteki dinlere de göreceli olarak yer verir.

Pluralistik Tanrı Anlayışı: İki yönlü tanrı anlayışı vardır. Tanrısal gerçeklik bir ve aynıdır. O gerçekte olduğu gibi kavranılamaz. Her din belli ölçüde kavrayabilir.

  • Din Felsefesi kavramını ilk kullanan kişi Alman filozof Hegel’dir.
  • Din Felsefesi Almanya’da doğmuştur.
  • Hegel’e göre din felsefesi din-bilim çatışmasını ortadan kaldırmaktır.Son din Hristiyanlık olduğu için İslamiyetten hiç söz etmez.
  • Dînî hükümleri ahlaki hükümler olarak gören kişi R.B. Braithwaite’ dir.(bir tecrübenin dinin mahiyeti hakkındaki görüşü)
  • Teodise kavramı ilk olarak Wilhelm Leibnz tarafından kullanılmıştır.
  • Agnostizm görüşünü ileri süren ilk kişi Thomas Huxley’dir.
  • Panteizm denince il akla gelen kişi Spinoza’dır.Panpşisizm anlayışı panteizme benzer.
  • Pan-enteizm terimi ilk kez Karl Krause tarafından kullanılmıştır.
  • Harthorne, değişen-değişmeyen tanrı kavramını ”ikili aşkınlık ilkesi” şeklinde açıklar.
  • Din felsefesiyle ilk metodolojik düzeyde eser veren kişi Mustafa Şekip Tunç’tur.
  • Mehmet Aydın 1975-1976 yıllarında Ankara İ.F’de Din Felsefesi okutmuştur.
  • Ontolojik delili ortaya atan kişi Aziz Anselmus’dir.
  • Dini tecrübeyi algılayan,algılanan, fenomen olarak gören kişi Willia lAlston’dur.
  • İbn Haldun Fideisttir. (imancı)
  • Dini ve Vahyi birbirinden ayıran kişi Protestan Teolog Karl Bath’dır.
  • Bilgi eserinde inanç ve doğrulama John Hick’e aittir.
  • Eşrefzâde Muhammed Şevketî (Ulum’uŞer’iyye Şubesi)
  • Bağımsız filozof ( Abdullatif Bağdadi)

TANRININ VARLIĞINI ORTAYA KOYAN DELİLLER Kozmolojik   Gaye ve Nizam (Teleolojik)

( Hudus, İmkan ) İnayet, İhtira ( İbn Rüşd, İbn Kayyum, İbn Teymiyye, Gazali)

1- Kozmolojik Delil: (Evrenbilimsel- Nedensellik ilkesi) ( Kozmos alemden yola çıkar)

“kozmolojik delil” ise, evrenin varlığından hareketle Tanrı’nın varlığına gitme anlamında “evrenbilimsel delil” olarak anlaşılmalıdır. Bu delil, genel olarak, özünde, “her şeyin bir nedeni vardır; aynı şartlar altında aynı nedenler aynı etkiyi doğurur.” şeklinde özetlenebilen “nedensellik ilkesine dayanır.

Delil, çeşitli şekillerde ifade edilmekle birlikte, onun yaygın olarak anlatıldığı örneklerden bazıları şunlardır: ( İİİH )

  1. İlk-Sebep:
  2. İlk-Hareket Ettirici:
  3. Hüdus sonradan meydana Gelme
  4. İmkan Mümkün Olma
  5. Teleolojik Delil ( Gaye – Nizam Delili ): “amaç”, “düzen” ve “uyum”

Teolojik delile en çok önem veren İbn Rüşd

  1. İnayet (Lütuf) Delili: ( ÇIKMIŞ SORU ) (İbn Rüşd’ün inayeti)

Buna göre, bütün varlıklar insana ve insanın varlığını devam ettirebilmesine elverişli bir uyum, düzen ve uygunluk içerisinde var edilmiştir. Bu uyum ve uygunluk, ilim ve iradeye dayalı bir düzenleme gerektirdiği için, onun, varlıklarda kendi başına gerçekleşmesini düşünmek makul görünmemektedir. O halde, bunu sağlayan ilim ve irade sahibi bir varlığın olması gerekir ki, bu da Tanrı’dır.

  1. İhtira Delili: (İcat)(Kuran Delili) Bu, canlılığın başlangıcı ve cansız varlıklarda hayatın ve hareketin ortaya çıkışı esasına dayanır. Doğadaki bütün varlıklarda görülen canlılık kendiliğinden olan bir durum olmayıp Tanrı’nın bir icadıdır ve her birinde insan için bir fayda vardır. Mesela, kuru bir kütükten üzüm gibi tatlı ve sulu bir meyvenin ortaya çıkması Tanrı’nın bir icadı ve bir lütfudur. (İbn Rüşd’ün ihtarı)

3.Ontolojik Delil: ( Varlık-bilimsel delil)

  • Ontolojik delil, özellikle İbn Sînâ tarafından, diğer delillerden üstün olarak görülür
  • Tanrının tek olduğuna inanmak demektir. Bunu felsefeye mal eden kişi Hristiyan ilahiyatçı Aziz Anselmus’dur( ÇIKMIŞ SORU )
  • Tanrının “mutlak olarak mükemmel varlık” olduğu ifadesine dayanır
  1. Ahlak Delili (Kant)

Bu delil farklı şekillerde ifade edilebilmesine rağmen, özü itibariyle hepsi, yaklaşık aynı noktaya yani temeli Eflatun’a kadar giden “İyi Formu”na ve hatta “en yüksek iyi” kavramına dayanmaktadır.

  1. Dini Tecrübe Delili: (Mistik Hal ) ( Manevi deneyim)

“Tecrübe” kavramı, bir dini duygu yoğunluğu içerisinde yaşanılan dini hayatta ulaşılan ve tasavvufta “zevk, vecd ve cezbe” diye dile getirilen “mistik hâl”i ifade etmektedir. Materyalizm: Tanrının var olmadığına kanıtlar bulmaya çalışır. Ateizmin felsefî temelidir.

Burhani Te’vilin en ünlü kuramcısı İbn Rüşd

TANRININ ÂLEMLE İLİŞKİSİNİ ESAS ALAN TASAVVURLAR TEİZM:

Tanrıcılık anlamına gelen “Teizm” kelimesi, kökeni itibariyle, Grekçe Tanrı anlamındaki “theos”tan gelmektedir. O, büyük dinlerde ve özellikle İslamiyet’te ezelî, şuurlu, âlemi bilen, yaratan ve yaratması devamlı olan irade sahibi, aşkın, tek, mutlak ve zorunlu bir varlığa inanılmasını dile getirir.

Bu anlayış, genelde “tek-tanrıcılık” (monoteizm) olarak da ifade edilebilir

DEİZM:

Tanrı alemi yaratmış fakat ona artık müdahele etmemektedir. Aleme müdahele etmeyen ulûhiyet anlayışı vardır. ( ÇIKMIŞ SORU )

Deizm, akla ve mantığa aykırı olan anlayışları zayıflatıp dinde akılcılığa ve “aydınlanma”ya zemin hazırlayarak daha çok Hıristiyan dünyasında, kiliseden kaynaklanan taassubun kırılmasına ve hatta diğer dinlere karşı daha ılımlı bir tavır takınılmasına da katkıda bulunmuştur.

Aristotales ve Ebubekr er-Râzî bunlardandır.

PANTEİZM: ( Tanrı her şeydir)

Tanrı herşeydir, herşeydedir. Çayın içindeki şeker gibi. Yaratma fikri yoktur. Ateizme yardımcı olur. Tanrı insan gibi müstakil olarak görülmez. ( ÇIKMIŞ SORU )

Türkçe’de “tüm tanrıcılık, hep tanrıcılık” gibi anlamları vardır. Kısaca belirtilecek olursa, O, her şeyin tanrı olduğu yani tanrıyla kâinatın tek ve aynı cevher (öz) olduğu fikrini ifade eder.

Panteistler; Spinoza, Seyyid Nesimi, Hallac-ı Mansur

Alem Tanrı’da eritilmekte ya da topyekûn âlem Tanrı olarak görülmekte yani Tanrı âlemde eritilmektedir.

Topyekûn âlemi Tanrı’da eriten görüşe “idealist panteizm” ;

Tanrı’yı âlemde eriten görüşe ise “naturalist panteizm” denilir.

İslam’da “vahdet-i vücut” kavramıyla anlatılan sırf kuru bir düşünceyi değil, aynı zamanda bir dinî tecrübe durumunu ifade eden “mistik duygu ve düşünce hali” bunun tipik bir örneğidir.

O halde, İslam düşünce sistemindeki durum dikkate alındığında, genel olarak ifade edilecek olursa, vahdet-i vücut, Tanrı’ya klasik teizmin esaslarına göre inanılmasına yani yaratan-yaratılan ayırımına tam anlamıyla bağlı kalınmasına rağmen, dinî yaşantıda ulaşılan derûnî ve mistik duyguda varlığın birliği tecrübe edilip yaratan-yaratılan, dolayısıyla inanan-inanılan ayırımının ortadan kalktığını dile getirmektedir.

“Panteist, inkâr yolunun yarısını Ateist için tesviye etmektir. ”

PAN-EN-TEİZM: Panenteizm veya Çift kutuplu ulûhiyet anlayışı

Grekçe “içinde” anlamına gelen “en” eki getirilerek oluşturulan “Pan-en-teizm”, “her şeyin tanrıda olduğu” inancı Herşeytanrıdadır. Fakat Tanrı ile alemi bir ve aynı saymamaktadır

Bu tanrı tasavvuru, “çift kutuplu teizm”, “diyalektik teizm” veya “süreç teizmi” gibi adlarla da anılır.

Bir başka deyişle, Pan-enteizmde âlem Tanrı’da olduğu halde, Tanrı’nın ulûhiyetine bir zarar vermemektedir. Çünkü burada, Tanrı’nın biri âlemi içeren, diğeri de tamamen aşkın olan, deyim yerindeyse, âdeta iki boyutlu ve iki bölgeli bir varlık olduğu tasavvur edilmektedir.

Muhammed ikbal de panenteitler arasındadır.

  • Hürriyet Problemi : İnsan hürriyeti, büyük dinlerde, esas itibariyle, kesin ve tam bir çözüme kavuşturulması mümkün olmayan bir problem olarak var olagelmiştir. Problemin temeli, ezelî ve değişmez bilgisiyle Tanrı’nın, insanın fiilleri de dâhil, olmuş ve olacak her şeyi bütün ayrıntılarıyla bildiği ve bu bilginin, ulûhiyet kavramı gereği, mutlak olup bağlayıcı olduğu inancına rağmen, insanın, hür sayılmaya çalışılması gibi çelişik bir anlayışa dayanmaktadır. Çünkü burada, hem Tanrı’nın bilgisinin ezelde ve değişmez bir biçimde olmuş ve olacak her şeyi bilmesi ve kuşatması söz konusu edilmekte hem de sonradan olan bir varlık olarak insanın, bu ilahî bilginin bağlayıcılığına rağmen, yine bu bilgi dâhilinde fiillerinde hür, dolayısıyla onlardan sorumlu, olduğu ileri sürülmektedir.
  • Kötülük Problemi : Klasik teizmin “Tanrı-âlem ilişkisine bakışının doğurduğu temel problemlerden belki de en önemlisi kötülük problemidir. Çünkü bu problem, hem Tanrı’nın lehinde hem de aleyhinde kullanılabilmektedir.

Klasik teizm çizgisinde düşünen Mâtüridî gibi din bilginleri, dünyada kötülük olmasına rağmen, varlıklardan hiçbirinin kendi kendisi için kötülük istemeyeceğini, dolayısıyla dünyadaki kötülüğün de yaratıcısının Tanrı olduğunu dile getirmektedirler. Bu, onların “Tanrı’nın kötü olduğuna” inanmalarından dolayı değil, kötülük dâhil, akla gelebilen, istisnasız, her şeyin yaratıcısının Tanrı olduğuna inanmalarından kaynaklanmaktadır. İşte bu yüzden, Mâtüridî ve onun çizgisindeki din bilginleri, insanın fiilleri söz konusu olduğunda, onu fiillerinden sorumlu tutabilmek için, Tanrı’nın, insanın isteği iyi veya kötü hangi yönde ise onu yarattığına, dolayısıyla burada “Tanrı’nın iradesinin insanın iradesine tabi olduğu” fikrine yer vermektedirler.

Kötülüğün bir “delil” olarak Tanrı’nın lehinde kullanılışını şu şekilde formüle edebiliriz:

  • Şüphesiz, görüyoruz ve anlıyoruz ki, âlemde kötülük vardır;
  • Bir başkasının müdahalesi olmaksızın, kendi başına var olabilme veya kendiliğinden meydana gelebilme gücüne sahip olan bir varlık, normal olarak, kendisinde kötülüğün bulunmasını istemez;
  • O halde, âlem, kendiliğinden var olmayıp bir başkası tarafından var edilmiştir ki, O da, şüphesiz, ezelî ve ebedî olan yüce Tanrı’dır.

Kötülük probleminin Tanrı’nın aleyhinde kullanılışı ise, ateistlerin başvurduğu, tarih boyu bilinen, klasik kullanımdır.

Ateistlerin konuya yaklaşımı da şu şekilde formüle edilebilir:

  • Tanrı olsaydı, tanımı gereği, hiçbir kötülüğe izin vermezdi.
  • Âlemde kötülüğün varlığı inkâr edilemeyecek derecede açıktır.
  • O halde, Tanrı olmamalıdır.

Bu problemle ilgili tartışmalar dikkate alındığında, konuya genelde iki açıdan yaklaşıldığı görülmektedir.

  1. Doğrudan iradeli bir varlık olarak insandan ve insanın fiillerinden kaynaklanan kötülük ki, buna ahlâkî kötülük;
  2. Bütün varlıklar gibi, tabiatın bir parçası olarak insanı da etkileyen ve doğada gözlemlenen kötülük ki, buna da doğal kötülük adı verilmektedir.
  3. Ahlâkî kötülük: Sebebi her ne olursa olsun, insanın bilinçli ve hür iradeli tercihlerine bağlı olarak ortaya çıkan ve ilgili toplumda hoş karşılanmayan “adam öldürme, yalan söyleme, hırsızlık yapma, tecavüz etme” gibi başkalarına zarar vermekle sonuçlanan fiil ve davranışlardır.
  4. Doğal kötülük: İnsandan kaynaklanmayan fakat bütün varlıklar gibi tabiatın bir parçası olduğu için, insanı da etkileyen çeşitli hastalıklar, deprem vb. çeşitli felaketler, kusurlu ve eksik doğumlar vs. doğada gözlemlenen ve istenmeyen oluşum ve değişimlerdir.

Tanrı’nın iyiliği, adaleti, sevgisi vb. ilâhî niteliklerle bağdaşmayan bu güçlüğü aşmak ve bu çelişkili tutumu ortadan kaldırmak, dolayısıyla Tanrı’yı savunmak (Teodise) için, büyük dinlerin teolog ve din bilginleri çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir.

Bu görüşlerden bazıları şu şekilde sıralanabilir:

  • Tanımı gereği, Tanrı, hiçbir şekilde kötülüğe rıza göstermez; fakat:
  • Bir imtihan olarak insanların başına çeşitli kötülüklerin gelmesine izin verebilir.
  • İnsanların iyiliği anlamasına ve iyinin farkında olmasına vasıta olsun diye doğada kötülüğe müsaade edebilir.
  • Aslında, mistik açıdan bakıldığında, doğada kötülük yoktur; fakat insan doğadaki olayları bir bütün olarak göremediği ve ondaki hikmet ve ibreti anlayamadığı için, kötülük olduğunu zannetmektedir.
  • Ayrıca, başına kötülük gelen insan, belki de Tanrı’nın iyi bir kuludur ve o, dünyadaki kötülüğün karşılığını âhirette mükâfaat olarak görecektir.
  • Sonradan olan varlıklarda, mahiyeti gereği, mutlaka kusur bulunur; bu onların Tanrı’ya eşdeğer bir varlık olmadıkları anlamına gelir. Çünkü kusursuzluk Tanrılığın bir özelliğidir.
  • Bu dünya, olabilir dünyaların en iyisidir; bundan daha iyisini düşünmek, âlemin Tanrı’yla eşdeğer tutulması anlamına gelir.

ATEİZM : (ilhad, dehri, zındık İslamdaki karşılığıdır )

Grekçe tanrısız anlamına gelen “felsefe terimi olarak da, hiçbir anlamda Tanrı’nın veya aşkın bir varlığın var olmadığını, dolayısıyla “Tanrı vardır” önermesinin yanlış olduğunu ileri süren inanç veya doktrini dile getirir. Genel olarak belirtilecek olursa, ateizm, sadece Tanrı’nın varlığının inkârını değil, aynı zamanda O’nun yokluğunu ispatlamak için deliller getirmeyi, fikrî ve zihnî bir çaba içerisinde bulunmayı ifade eder ve o, aslında, bu yönüyle bir doktrin yani bir öğretidir.

  1. Negatif ateist: Burada kişi, kendisine göre birtakım gerekçelere dayanıp kendisinin haklılığını hissederek Tanrı’nın varlığına inanmamakta; fakat bu olumsuz inancını başkalarına da benimsetmek, dolayısıyla onların da kendisi gibi düşünmelerini sağlamak için, deliller üretip fikrî mücadeleye girmemekte ve bu konuda pasif kalmaktadır. Bundan dolayı, ona “negatif ateist” denilmektedir.
  2. Pozitif ateist: Diğerinin tam tersine, burada kişi, sadece Tanrı’nın varlığına kendisi inanmamakla kalmayıp, aynı zamanda, bu olumsuz inancının doğruluğunu çeşitli gerekçelere dayanıp deliller üreterek desteklemeye ve başkalarının da bu konuda kendisi gibi düşünmelerin i sağlamaya çalışmaktadır. Böylece, o, düşünüp tartışarak Tanrı’nın var olmadığını öne sürmüş ve bu konuda aktif davranmış olmaktadır.
  3. Pratik Ateizm: Tanrının varlığı reddedilmez ama önemsiz ve gereksiz bir yer verilir
  4. Teorik Ateizm: Teizme 4 tez ile karşı çıkar ( Epistemolojik tez, Metafiziksel tez, Mantıksal tez, Psikolojik/Sosyolojik/Ekonomik tez)

Agnostisizm : Grekçe bilinmeyen, tanınmayan anlamına gelen bir felsefe terimi olarak Tanrı’nın varlığı veya yokluğu hakkında hiçbir şey bilinemediğini, dolayısıyla bir bilinemezliğin hüküm sürdüğü bu konuda hiçbir şey söylenemeyeceğini ve hatta söylenmemesi gerektiğini dile getirir.

Bir başka deyişle, aslında, “bilinemezcilik” Tanrı’nın varlığı veya yokluğu ispatlanamayacağı için, bu konuda bir hüküm verilemeyeceği, hatta hükmün askıya alınması gerektiği fikrini vurgulayan bir öğretidir.

İnanmanın gerçekleşme aşamaları:

İmanın Gerçekleşme Süreci: ( İŞZİBİ )

İlgi Şüphe Zan ^ İnanç Bilgi ^ İman

İslam düşüncesinde; Zan Bilgi İman

St. Augustine göre, insanın ölümlü olması, Hz. Adem’in işlediği “ilk günah”a veya “asli suç”a bağlanmaktadır.

Ahlakî Ölümsüzlük:

En yüksek-iyi ve ölümsüzlük postulatı: ( KANT)

Dinle felsefeyi birbirinden ayırarak ele alan ilk felsefeci : KANT

Enkarnasyon : İnsan biçiminde vücut bulma; somut örnek.

Hulûd : Zamanda sonsuzluk; sonsuz hayat.

Postulat : Her şeyden önce gerekli olan şart; kabulü zorunlu olan esas; kanıtsız olarak ifade etmek.

Dualizm : İkicilik; birbirine indirgenemeyen, birbirinin yanında ya da karşısında bulunan iki ilkenin varlığını kabul eden doktrin.

Pluralizm : Çoğulculuk, birden fazla amaç benimseyen sistem

Farabi, nefisleri üç guruba ayırmaktadır.

  1. Akılları bil-kuvve seviyesinde kalan cahiller,
  2. Akılları bil-fiil hale gelip amelî kemale ulaşamayanlar,
  3. Hem bil-fiil akla hem amelî kemale sahip olanlar.

Fârâbî nin “Es-Siyâsetü’l-Medeniyye…” ve “Fusûlü’l-Medenî”

Fârâbî’ nin hükümdar(melik) olarak sözünü ettiği kişi, seçkin bir kişidir.

“Rüya ve vahiy psikolojisi”

Teorisi: Farabi Eseri yazan: Kindi

DİNİ ÇEŞİTLİLİK ( ÇIKMIŞ SORU )

  1. Dini Dışlayıcılık ( Sadece tek bir dinin mutlak hakikate sahip olduğu, diğer dinlerin yanlış olduğu )
  2. Dini Kapsayıcılık (Kurtuluş diğer dinler aracılığıyla da mümkündür. Ona ulaştıran asıl yol tek bir dinden geçer)
  3. Dini Çoğulculuk ( Mutlak doğru dini, diğer dinlerin taraflarını da içine alacak şekilde ) Hick, E.Troeltsch, Arnold Toynbee, Cantwell Smith, Hocking gibi düşünürler. İslam düşüncesinde de Mevlana ve Muhyiddin ibn Arabi gösterilebilir.
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.