Fideizm(imancılık): Tanrı hakkındaki bilgimiz akılsal veya doğal bilgiyle değil yalnızca imana dayanmalıdır. Tanrı veya dinle ilgili olarak ortada bize kendini zorla kabul ettiren bir bilgi durumu söz konusu olursa artık dinden veya inançtan bahsetmek söz konusu olmaz.
Önde gelen temsilcisi S. Kierkegaard ( İmancı Kırkayak )
Katı İmancılık: Aklî değerlendirmeye hiç önem verilmez. İslam için uygun değildir.
Katı Akılcılık: Bu inanç sisteminin doğru olduğunun ispatlanmasının mümkün olması zorunludur diyen görüştür. Hem irrasyonalizm (akıl dışıcılık) hemde imancılığın çelişiğidir.
Eleştirel Akılcılık: Dînî İnanç sistemlerinin kesin ispatı olmakla birlikte, böyle bir sistemin aklen eleştirilip değerlendirilebileceği ve bunun zorunlu olduğu görüştür.
Konatif Çözümleme (Ameli Hayat): Analitik felsefe çerçevesinde din dilinin pratik hayattaki fonksiyonuna bakılarak çözümleme yaklaşımına denir.
Eskatolojik Doğrulama: Doğrulamacı tahlillerin ortaya çıkardığı güçlüklerin üstesinden gelmek ve en azından dini hükümlerin bir kısmının daha başka bir yolla çözümlenebileceğini göstermek için başvurulan yaklaşımdır. Kur’an bu konu üzerinde sıklıkla durmuştur.
John Hick, İnanç ve bilgi eserinde inanç ve doğrulama konusunu ele almış, bu dünyada olan iman öte dünyada bilgi konusu olacaktır.
Linguistik Tahliller: Filozofun ana görevi yeni bir bilgi getirmek değil, bir takım çözümlemelere başvurarak yeni bir anlayış ve kavrayış getirmektir. Tartışma konusuna açıklık getirir.
Teodise: Kelime anlamı tanrı savunusu, tanrıyı haklı çıkarma anlamı taşır. Din felsefesinde kötülük problemi karşısında Tanrıyı savunmaktır.
Farabiye göre Teodise; asıl olan hayır ve nizamdır. Kötülüğün şeylere dühulu sadece arızîdir. İbnSînâ’da aynı görüştedir.
Gazzâli Allah’ın ilim, irade, kudret vs. sıfatlarına dayanarak bu alemin ”mümkün alemler arasında en mükemmel” olduğunu söyler. Leibnz de aynı görüştedir.
Kötülük: Kötülüğün reel varlığı yoktur. Sözde bir problemdir. Belli oranda varolan kötülük alemdeki estetik görünüm ve yapıyı tamamlamaktadır.
Determinizm: Her olayı birtakım yakın ve uzak sebeplere bağlı olarak ortaya çıktığını, ortaya çıktıktan sonrada bu kez bizzat o olayın birtakım başka olaylar için sebep olduğunu ve bütün olup bitenlerin kozal açıklamasının yapılabileceğini kabul eder.
Agnostizm: Tanrının varlığı yada yokluğu hakkında hiçbir şey söylemeyen ve hiçbirşey bilmediğini iddia eden kişidir.
Sosyal Ölümsüzlük: İnsanlar eserleriyle yapıp ettikleriyle başkalarının iyilik ve mutluluğuna katkıda bulunmak ve geride birşeylerbırakarak kendileri öldükten sonrada yaşamaya devam eder.
Ahlakî Ölümsüzlük: Dostoyevski Karamozov Kardeşler’de Tanrı yoksa herşey mubahtır der.
İnklusivist: Dini kapsayıcılık,öteki dinlere de göreceli olarak yer verir.
Pluralistik Tanrı Anlayışı: İki yönlü tanrı anlayışı vardır. Tanrısal gerçeklik bir ve aynıdır. O gerçekte olduğu gibi kavranılamaz. Her din belli ölçüde kavrayabilir.
TANRININ VARLIĞINI ORTAYA KOYAN DELİLLER Kozmolojik Gaye ve Nizam (Teleolojik)
( Hudus, İmkan ) İnayet, İhtira ( İbn Rüşd, İbn Kayyum, İbn Teymiyye, Gazali)
1- Kozmolojik Delil: (Evrenbilimsel- Nedensellik ilkesi) ( Kozmos alemden yola çıkar)
“kozmolojik delil” ise, evrenin varlığından hareketle Tanrı’nın varlığına gitme anlamında “evrenbilimsel delil” olarak anlaşılmalıdır. Bu delil, genel olarak, özünde, “her şeyin bir nedeni vardır; aynı şartlar altında aynı nedenler aynı etkiyi doğurur.” şeklinde özetlenebilen “nedensellik ilkesine dayanır.
Delil, çeşitli şekillerde ifade edilmekle birlikte, onun yaygın olarak anlatıldığı örneklerden bazıları şunlardır: ( İİİH )
Teolojik delile en çok önem veren İbn Rüşd
Buna göre, bütün varlıklar insana ve insanın varlığını devam ettirebilmesine elverişli bir uyum, düzen ve uygunluk içerisinde var edilmiştir. Bu uyum ve uygunluk, ilim ve iradeye dayalı bir düzenleme gerektirdiği için, onun, varlıklarda kendi başına gerçekleşmesini düşünmek makul görünmemektedir. O halde, bunu sağlayan ilim ve irade sahibi bir varlığın olması gerekir ki, bu da Tanrı’dır.
3.Ontolojik Delil: ( Varlık-bilimsel delil)
Bu delil farklı şekillerde ifade edilebilmesine rağmen, özü itibariyle hepsi, yaklaşık aynı noktaya yani temeli Eflatun’a kadar giden “İyi Formu”na ve hatta “en yüksek iyi” kavramına dayanmaktadır.
“Tecrübe” kavramı, bir dini duygu yoğunluğu içerisinde yaşanılan dini hayatta ulaşılan ve tasavvufta “zevk, vecd ve cezbe” diye dile getirilen “mistik hâl”i ifade etmektedir. Materyalizm: Tanrının var olmadığına kanıtlar bulmaya çalışır. Ateizmin felsefî temelidir.
Burhani Te’vilin en ünlü kuramcısı İbn Rüşd
TANRININ ÂLEMLE İLİŞKİSİNİ ESAS ALAN TASAVVURLAR TEİZM:
Tanrıcılık anlamına gelen “Teizm” kelimesi, kökeni itibariyle, Grekçe Tanrı anlamındaki “theos”tan gelmektedir. O, büyük dinlerde ve özellikle İslamiyet’te ezelî, şuurlu, âlemi bilen, yaratan ve yaratması devamlı olan irade sahibi, aşkın, tek, mutlak ve zorunlu bir varlığa inanılmasını dile getirir.
Bu anlayış, genelde “tek-tanrıcılık” (monoteizm) olarak da ifade edilebilir
DEİZM:
Tanrı alemi yaratmış fakat ona artık müdahele etmemektedir. Aleme müdahele etmeyen ulûhiyet anlayışı vardır. ( ÇIKMIŞ SORU )
Deizm, akla ve mantığa aykırı olan anlayışları zayıflatıp dinde akılcılığa ve “aydınlanma”ya zemin hazırlayarak daha çok Hıristiyan dünyasında, kiliseden kaynaklanan taassubun kırılmasına ve hatta diğer dinlere karşı daha ılımlı bir tavır takınılmasına da katkıda bulunmuştur.
Aristotales ve Ebubekr er-Râzî bunlardandır.
PANTEİZM: ( Tanrı her şeydir)
Tanrı herşeydir, herşeydedir. Çayın içindeki şeker gibi. Yaratma fikri yoktur. Ateizme yardımcı olur. Tanrı insan gibi müstakil olarak görülmez. ( ÇIKMIŞ SORU )
Türkçe’de “tüm tanrıcılık, hep tanrıcılık” gibi anlamları vardır. Kısaca belirtilecek olursa, O, her şeyin tanrı olduğu yani tanrıyla kâinatın tek ve aynı cevher (öz) olduğu fikrini ifade eder.
Panteistler; Spinoza, Seyyid Nesimi, Hallac-ı Mansur
Alem Tanrı’da eritilmekte ya da topyekûn âlem Tanrı olarak görülmekte yani Tanrı âlemde eritilmektedir.
Topyekûn âlemi Tanrı’da eriten görüşe “idealist panteizm” ;
Tanrı’yı âlemde eriten görüşe ise “naturalist panteizm” denilir.
İslam’da “vahdet-i vücut” kavramıyla anlatılan sırf kuru bir düşünceyi değil, aynı zamanda bir dinî tecrübe durumunu ifade eden “mistik duygu ve düşünce hali” bunun tipik bir örneğidir.
O halde, İslam düşünce sistemindeki durum dikkate alındığında, genel olarak ifade edilecek olursa, vahdet-i vücut, Tanrı’ya klasik teizmin esaslarına göre inanılmasına yani yaratan-yaratılan ayırımına tam anlamıyla bağlı kalınmasına rağmen, dinî yaşantıda ulaşılan derûnî ve mistik duyguda varlığın birliği tecrübe edilip yaratan-yaratılan, dolayısıyla inanan-inanılan ayırımının ortadan kalktığını dile getirmektedir.
“Panteist, inkâr yolunun yarısını Ateist için tesviye etmektir. ”
PAN-EN-TEİZM: Panenteizm veya Çift kutuplu ulûhiyet anlayışı
Grekçe “içinde” anlamına gelen “en” eki getirilerek oluşturulan “Pan-en-teizm”, “her şeyin tanrıda olduğu” inancı Herşeytanrıdadır. Fakat Tanrı ile alemi bir ve aynı saymamaktadır
Bu tanrı tasavvuru, “çift kutuplu teizm”, “diyalektik teizm” veya “süreç teizmi” gibi adlarla da anılır.
Bir başka deyişle, Pan-enteizmde âlem Tanrı’da olduğu halde, Tanrı’nın ulûhiyetine bir zarar vermemektedir. Çünkü burada, Tanrı’nın biri âlemi içeren, diğeri de tamamen aşkın olan, deyim yerindeyse, âdeta iki boyutlu ve iki bölgeli bir varlık olduğu tasavvur edilmektedir.
Muhammed ikbal de panenteitler arasındadır.
Klasik teizm çizgisinde düşünen Mâtüridî gibi din bilginleri, dünyada kötülük olmasına rağmen, varlıklardan hiçbirinin kendi kendisi için kötülük istemeyeceğini, dolayısıyla dünyadaki kötülüğün de yaratıcısının Tanrı olduğunu dile getirmektedirler. Bu, onların “Tanrı’nın kötü olduğuna” inanmalarından dolayı değil, kötülük dâhil, akla gelebilen, istisnasız, her şeyin yaratıcısının Tanrı olduğuna inanmalarından kaynaklanmaktadır. İşte bu yüzden, Mâtüridî ve onun çizgisindeki din bilginleri, insanın fiilleri söz konusu olduğunda, onu fiillerinden sorumlu tutabilmek için, Tanrı’nın, insanın isteği iyi veya kötü hangi yönde ise onu yarattığına, dolayısıyla burada “Tanrı’nın iradesinin insanın iradesine tabi olduğu” fikrine yer vermektedirler.
Kötülüğün bir “delil” olarak Tanrı’nın lehinde kullanılışını şu şekilde formüle edebiliriz:
Kötülük probleminin Tanrı’nın aleyhinde kullanılışı ise, ateistlerin başvurduğu, tarih boyu bilinen, klasik kullanımdır.
Ateistlerin konuya yaklaşımı da şu şekilde formüle edilebilir:
Bu problemle ilgili tartışmalar dikkate alındığında, konuya genelde iki açıdan yaklaşıldığı görülmektedir.
Tanrı’nın iyiliği, adaleti, sevgisi vb. ilâhî niteliklerle bağdaşmayan bu güçlüğü aşmak ve bu çelişkili tutumu ortadan kaldırmak, dolayısıyla Tanrı’yı savunmak (Teodise) için, büyük dinlerin teolog ve din bilginleri çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir.
Bu görüşlerden bazıları şu şekilde sıralanabilir:
ATEİZM : (ilhad, dehri, zındık İslamdaki karşılığıdır )
Grekçe tanrısız anlamına gelen “felsefe terimi olarak da, hiçbir anlamda Tanrı’nın veya aşkın bir varlığın var olmadığını, dolayısıyla “Tanrı vardır” önermesinin yanlış olduğunu ileri süren inanç veya doktrini dile getirir. Genel olarak belirtilecek olursa, ateizm, sadece Tanrı’nın varlığının inkârını değil, aynı zamanda O’nun yokluğunu ispatlamak için deliller getirmeyi, fikrî ve zihnî bir çaba içerisinde bulunmayı ifade eder ve o, aslında, bu yönüyle bir doktrin yani bir öğretidir.
Agnostisizm : Grekçe bilinmeyen, tanınmayan anlamına gelen bir felsefe terimi olarak Tanrı’nın varlığı veya yokluğu hakkında hiçbir şey bilinemediğini, dolayısıyla bir bilinemezliğin hüküm sürdüğü bu konuda hiçbir şey söylenemeyeceğini ve hatta söylenmemesi gerektiğini dile getirir.
Bir başka deyişle, aslında, “bilinemezcilik” Tanrı’nın varlığı veya yokluğu ispatlanamayacağı için, bu konuda bir hüküm verilemeyeceği, hatta hükmün askıya alınması gerektiği fikrini vurgulayan bir öğretidir.
İnanmanın gerçekleşme aşamaları:
İmanın Gerçekleşme Süreci: ( İŞZİBİ )
İlgi Şüphe Zan ^ İnanç Bilgi ^ İman
İslam düşüncesinde; Zan Bilgi İman
St. Augustine göre, insanın ölümlü olması, Hz. Adem’in işlediği “ilk günah”a veya “asli suç”a bağlanmaktadır.
Ahlakî Ölümsüzlük:
En yüksek-iyi ve ölümsüzlük postulatı: ( KANT)
Dinle felsefeyi birbirinden ayırarak ele alan ilk felsefeci : KANT
Enkarnasyon : İnsan biçiminde vücut bulma; somut örnek.
Hulûd : Zamanda sonsuzluk; sonsuz hayat.
Postulat : Her şeyden önce gerekli olan şart; kabulü zorunlu olan esas; kanıtsız olarak ifade etmek.
Dualizm : İkicilik; birbirine indirgenemeyen, birbirinin yanında ya da karşısında bulunan iki ilkenin varlığını kabul eden doktrin.
Pluralizm : Çoğulculuk, birden fazla amaç benimseyen sistem
Farabi, nefisleri üç guruba ayırmaktadır.
Fârâbî nin “Es-Siyâsetü’l-Medeniyye…” ve “Fusûlü’l-Medenî”
Fârâbî’ nin hükümdar(melik) olarak sözünü ettiği kişi, seçkin bir kişidir.
“Rüya ve vahiy psikolojisi”
Teorisi: Farabi Eseri yazan: Kindi
DİNİ ÇEŞİTLİLİK ( ÇIKMIŞ SORU )