İNANÇ ESASLARI ( KELAM )
USUL-İ SELASE:
İlahiyyat : Allahın varlığı, birliği, sıfatları ve fiilleri
Nübüvvât : Vahiy ve vahyi getiren melekler ile bütün meleklere iman ve vahyin birleşip yazıldığı kitap ile tüm ilahi kitaplar incelenir.
Semiyyât: Melek, cin, şeytan gibi görünmeyen varlıklar, dünya hayatının geçirileceği ölümün son olmadığı, bir dirilişin başlangıcı olduğu gibi konuları konu edinir.
KELAMIN İSİMLERİ
El-Fıkhu’l-ekber : İmam-ı Azam Ebu Hanefe kelama bu ismi vermiş,bu alanda yazdığı el-Fıkhu’l-ekber (en büyük fıkıh) olarak isimlendirilmiştir. Ebu Hanefi ”Kişinin lehine ve aleyhinde olan şeyleri bilmesidir.”şeklinde tanımlar. Ebu Hanife’ye göre; itikatta bilgi asıl, ameldeki bilgi fer’idir. Kişinin bilmesi gereken en önemli bilgi inanç alanına ait bilgidir.
Ebu Hanife’nin âkaide dair eserleri:
Tevhid ve Sıfatlar İlmi:
Nazar ve İstidlal İlmi: Eşya hakkında düşünme ve bunun sayesinde bilgisine ulaşılamamış şeylerin bilgisine ulaşmak gayesiyle zihinde var olan bilgileri toplamak, düzenlemek ve sonuca ulaşma çabasına nazar ve istidlal ilmi denir.
Akâid İlmi : Gönülden bağlı ve sağlam bir şekilde inanılan şey, iman ve itikat anlamına gelir.
Usulu’d-din: Dinin temelini oluşturan yani imanla ilgili konulardır. İnanç konularıyla ilgili hükümlere ‘ahkam-ı asliyye’ ve bu konuyu ele alan ilme ‘usulu’d-din’ denmiştir.
Kelam İlmi: Kelam en yaygın isimdir. İslam düşüncesinin ilk zamanlarında Allahın sıfatları konusu açılmış ve en fazla tartışılan konu Kelam sıfatı olduğundan kelam ilmi denmiştir. Kelam isminin verilmesinin en etkili sebebi Kur’an’ın Allahın sözü olduğu gerçeğidir.
KELAMIN DOĞUŞU
İlk İhtilaflar: İlk işaretlerinin Hz.Peygamberin son günlerinde tartışma konusu olan ‘kırtas hadisesi’ ile ona bağlı olan hilafet tartışmasına bağlıdır.
Hilafet Meselesi:
-Ehl-i Sünnet’e göre kendisinden sonra kimin halife olacağını Hz.Peygamber belirlemiştir.Halifenin belirlenmesi seçimle oluşmuş,yapılan istişare sonucu Ebu Bekir halife seçilmiş.
-Şia mezhebine göre halifelik insanın seçimine bırakılacak bir şey değildir. Halife nassla belirlenir. Hz.Peygamber Hz.Ali’yi kendisinden sonra halife seçmiştir. -Haricilerin hilafetle ilgili görüşleri Ehli Sünnetle aynıdır.
Hz. Ömer halife belirlemesi hususunda 6 kişilik heyetin başkanı: Abdurrahman b. Avf Diğerleri: ( Hz. Osman, Hz. Ali, Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvam, Sab b. Ebu Vakkas )
Siyasi anlaşmazlıklar ve İç Savaşlar
Hz.Osmanın şehadeti, Cemel ve Sıffin savaşları sonucu ortaya çıkan sorunlar şunlardır;
Hariciler: Adam öldürmek gibi günah işleyen kişi dinden çıkar. Ölünce cehennemde olur. Kafirlerden farkı yoktur.
Haricilerin diğer isimleri: ( ŞuVa HaMaMu : Hariciler isimlerini, Şuva Hamamında almışlar)
ŞİA :
Zeyd b. Ali’yi yüzüstü bırakıp öldürülmeye terk ettikleri için ” Rafaza” olarak adlandırılmıştır
Şia’nın kolları ( Zİİ – ŞİA )
İMAMİYYE:
İran’ın resmi mezhebi
İmamiyye’nin kabul ettiği temel esaslar: ( ATANİ ) İmam atani
İmamiyye’nin bazı görüşleri:
Reca: Geri dönüş Mehdi: 12 İmam
Beda: Allah’ın belli biçimde vuku bulacağını haber verdiği bir şeyin daha sonra farklı şekilde gerçekleşmesi ( Cafer-i Sadık kendinden sonra oğlu İsmail’in imam olacağını söylemiş fakat kendisi hayatta iken İsmail vefat etmiştir İmamet: İset sıfatına sahip imamlar Takiye: Sakınma korunma
ZEYDİYYE: Yemen’de Zeydiyye’nin bazı görüşleri:
Cefer-i Sadık’tan sonra imametin oğlu İsmail’e ve onun soyundan gelenlere ait olduğunu iddia ederler. Fatımi Devletinin kurulmasıyla güçlenmişlerdir, yıkılmasıyla zayıflamışlardır
Şia denilince akla ilk gelen: İmametin nas ile belirlendiği ve bununda Hz. Ali ve çocuklarının hakkı olduğudur.
Mutezile: Günah işleyen kişi dinden çıksa da kafir olmaz. İman ile küfür arasında bir yerde olur. Tevbe etmeden ölürse ebedi olarak cehennemde kalır fakat azabı hafif olur.
MÜRCİE ( Şükkât, şüpheciler ):
İrca eden, tekrar eden büyük günah işleyenlerin ahretteki durumunu Allah’a bırakma Mürcie ile ilgili ilk eser ( M. İbnü’l-Hanefiyye’nin: Kitabu’l-İrca)
Ehl-i Sünnet:
Kader ve İrade Hürriyeti : Sosyal ve siyasal durumların önceden kararlaştırdığını Kur’an ve Sünnet’in metnine onaylatmak isteyen Cebriye ekolü ortaya çıkmıştır. Bu ekole karşı olarak Mutezile ve Ehli Sünnet ekolleri ortaya çıkmış,sorunları akla ve Kur’an’a uygun çözmeye çalışmışlardır.
Kur’an ve Sünnet Metinlerinin yorumu: Müslümanların diğer din ve medeniyetlerle karşılaşması
Tercüme Hareketleri
İlk zamandan itibaren oluşan ekoller: Haricilik, Cebriyye, Mürcie, Mu’tezile, Şia, Maturidiyye ve Eşariyye’dir.
CEBRİYYE: ( Cebir, Zorla yaptırır her şeyi Allah )
Özgür irade yoktur. Rüzgâr önünde kuru yaprak gibi
Cehm b. Safvan ( Cebriyye: CC )
Cad b. Dirhem ( Bir dirhem aklıyla Kur’an mahluktur dedi )
KADERİYYE: ( Kaderini kendin belirle)
Özgür irade var
Mabe’d el-Cüheni (reddetti kaderi)
Gaylan ed Dımeşki Katade
SIFATİYYE:
Ehl-i İsbat ve Müsbite: Allah’a sıfat nispet eden fırkalar Allah’a sıfat nispetini reddenler: Mufat, muattıla
Ashabu’l-Hadis: hadisçiler
Küllabiye: İbn Küllab ( Allah’ın isim ve sıfatlarının zatı ile kadim olduğu)
Kerramiye ( Kerram, iman ikrardan) Allah arşa mekan tutmuştur cisimdir der
Müşebbihe
Mücessime
Haşe viye
KABİR AZABI
Ehli Sünnet: Kabir azabı ruh ve beden iledir.
İbn Hazm: Kabir azabı yalnız ruhadır
Mu’tezile, Cehmiyye, Cebriyye: Kabir azabı yoktur
İLK DÖNEM KELAMÎ ŞAHSİYETLER – Gaylan ed-Dımaşkî
Ma’bed El-Cühenî (Cüheni reddetti kaderi)
Ca’d bin Dirhem (Bir dirhem aklıyla Kur’an’a mahluk der)
Cehm bin Safvân: ( Safvan, Sıfatları yok sayan )
Ebû Hanife
Hasan-ı Basrî
MUTEZİLE KELAMI**KESİN ÇIKACAK** İyi öğren..
neticesi çıkar ki bu, tevhide aykırıdır. Bu sebeple Allah hakkında konuşurken “Allah, kudret sahibidir denmeli, “Kadirdir” denmelidir ( ÇIKMIŞ SORU )
Mütevellid fiil failin vasıta(sebep) ile meydana getirdiği bir ya da birden çok fiildir. ( Tevlid: doğma, Tevellüd: Sebep olma )
Ehl-i sünnet Tevlidi reddeder. Çünkü tevlid alemin işleyişinde sebep ve sonuç arasında zorunlu bir ilişkinin varlığını kabule yani determinizme götürür.
Sarfe Teorisi (Nazzam ): ( ÇIKMIŞ SORU )
Kuran-ı Kerîm’in erişilmez üstünlüğünü kanıtlamayı amaçlayan bir i’câzü’l-Kuran teorisidir.
Sözlükte “geri çevirmek, engel olmak” belâgat yönünden Kuran’ın benzerini meydana getirme gücünün bulunduğu, fakat inkarcıların bu gücü kullanmasının Allah tarafından engellendiği tezine dayanan i’câzü’l-Kuran teorisini ifade eder.
Mutezile’nin Beş Temel Prensibi: ( ATEVE )
Adalet: ( ehlü’l adl)
Tevhid: Teadüd-iKudema (kadim varlıkların çokluğu) Tevhid’e aykırıdır Kelam sıfatı hadistir, Kur’an mahluktur, Ru’yetullah yok El-Menzile beynel-Menzileteyn
Va’d ve Vaid: İyi işleri yapanların ahirette ödüllendirilmesi, kötü işler yapanların ise ahirette cezalandırılacağını ifade eder.
Emr-i bi’l Ma’ruf nehyi ani’l-münker
Mu’tezile Temsilcileri
Tafra Teorisi: Hareketi sıçrama/tafra ile açıklar Kumun Teorisi: Cisimlerin birbiriyle iç içe bulunmaları
Salah/Aslah görüşünden dolayı öğrencisi Eş’ari ile tartışmıştır. Kelam tarihinde “üç kardeş meselesi/ihve-i selase” diye anılan tartışma ( Mü’min, kafir ve çocuk ölünce durumları)
EHL-İ SÜNNET KELÂMI ( Sevdu’l-azam)
Peygamberin yolunu ve onun dini anlama ve uygulama yönünü takip edenler anlamına gelir.
MÂTURÎDÎLİK
Maturidiliğin Temel Görüşleri
İmam Maturudi’nin önemli Eserleri:
Meşhur Maturîdî kelamcıları: ( Maturudi : di vi fi sonu hep ii )
Ebu’l Mu’in Nesefi :
Eserleri:
Eserleri:
Nureddin es-Sabuni: ( Sabunlu tartışma )
Fahruddin Razi ile münazara konuları:
Eserleri:
EŞ’ARİLİK
Hızlan: ( İsyanda hızlananın, kesiverir yardımını yaradan )
Allah’ın kudret vermekle birlikte, iradesini yanlış yönde kullanmasından dolayı insandan desteğini çekmesi ( ÇIKMIŞ SORU )
Eşari alimleri: ( TC CB ŞARK GİBİ )
Bakillani:
Gazali hakikati arayanlar 4 grup ( BK FM : Bak Efem radyosunda hakikatı arayan dört grup)
EŞ’ARÎLER VE MÂTURÎDÎLER ARASINDAKİ FARKLAR Cüz’i İrade
Maturidi: Cüz’i irade vardır.Bu irade itibari bir varlığa sahip olup Allah tarafından yaratılmamıştır.
Eşari: Cüz’i irade yoktur.Allah iradeyi insanda yaratmıştır.
Tekvîn
Maturidi: Tekvîn sıfatı vardır.Subutî sıfatlardandır.
Eşari: Allahın subûtî sıfatlarında Tekvin sıfatı yoktur.
Güç Yetiştirilmeyenin Teklif Edilmesi (teklif-i mâ lâ yutak)
Maturidi: Böyle bir sorumluluk yüklemek caiz değildir.
Eşari: Allah insandan gücü yetmeyeceği bir şeyi isteyebilir ve onunla mükellef kılabilir.
Nübüvvet
Maturidi: Peygamber sadece erkek olabilir.
Eşari: Kadınlarda peygamber olabilir.
Sebeb ve Hikmet
Maturidi: Allahın eylemlerinin bir hikmete bağlı olduğunu ve bir nedene dayandığını ileri sürer.
Eşari: Allah dilediğini yapandır ve yaptıklarından sorumlu değildir.
İbadet Mükellefiyeti
Maturidi: Kafirler iman etme hususunda yükümlüdürler ama ibadet etme hususunda yükümlü değildir.Cezası da olmaz. Eş’ari: Kafirler hem iman hemde ibadet etmekle yükümlüdürler.
İrtidat
Maturidi: Kişi İslam dinine geri dönse bile amelleri geri dönmez.
Eş’ari: Kişi İslam dinine dönse amelleri de geri döner.
Ümitsizlik Halinde yani Son Nefeste Tövbe (tevbe-i ye’s)
Maturidi: Ye’s halinde tevbe geçerlidir.
Eş’ari: Ye’s halinde tevbe geçerli değildir.
KELAM İLMİNİN TARİHİ SEYRİ
Hz.Peygamber Dönemi: Akaid açısından Kur’anın öğrettiği akidenin olduğu gibi kabul edildiği, anlatıldığı ve aktarıldığı dönemdir.
Sahabe Dönemi: Hz.Peygamberin vefatıyla ihtilaflar ortaya çıkmaya başlamıştır.
Ashab arasındaki ilk ihtilaflardır. Halife seçimi ve Kırtas hadisesi sonucunda Şia mezhebi ortaya çıkmıştır.
Mütekaddimûn Dönemi ( Klasik mantık ve felsefeden uzak dur)
İmam Eşarî ve İmam Matürîdî ile başlayan ve Eş’ariyye’de İmam Gazzâlî, Mâtürîdiyye’de Ebü’l-Muîn en-Nesefî’ye ile sona eren devre bu isim verilir.
Bu dönemin önemli kelâmcıları :
Eşarîlerden Bâkıllânî, İbn Fûrek, Ebû Bekir el-Beyhaki, Cüveynî
Matürîdîlerden Hakîm es-Semerkandî, Ebû Seleme es-Semerkandî, Ebü’l-Yüsr el-Pezdevî
Mutezile ve Kaderiyye bu dönemde ortaya çıkmıştır. Kelam ilminin teşekkül ve tedvin dönemi olarak kabul edilir. Hicri ikinci asrın başlarından Gazzali’ye kadar (505-1111) olan üç asırlık dönemi içermektedir.
Müteahhirûn Dönemi ( temel meselesi “Varlık”, Delillendirme yöntemleri )
İbn Haldun gibi âlimler tarafından Gazâlî sonrası Kelâm, Müteahhirûn Dönemi olarak adlandırılmıştır.
Fahruddin er-Râzî ve Seyfuddin el-Âmidî, Ebü’l-Muîn en-Nesefî, Necmeddin en-Nesefî, Sirâceddin el-Ûşî, Şehristânî, Nûreddin es-Sâbûnî, Şemseddin es- Semerkandî, Kâdî Beyzâvî, gibi kelamcılar bu devrin öne çıkan isimlerinden bazıları olarak zikredilebilir.
Şehristânî sonrasında özellikle Fahreddin er-Râzî, Âmidî ve Kâdî Beyzâvî’nin çalışmalarından hareketle onların yaşadığı döneme “Felsefe ile Mezcedilmiş Kelam Devri” de denilmektedir.
Gazali- Mantık ilmi ( Miyaru’l-ilm: İlmin ölçütü ) Mantığın önemi El-Mustasfa: “Mantık bilmeyenin ilmine güvenilmeyeceği
Gazzali’nin kelam ile ilgili eserleri:
Gazzali sonrası Felsefe:
Fahreddin Razi: ( Tam bir cedel ustası )
Eserleri:
Cem ve Tahkik Devri
Hicrî sekizinci asırdan 20. Yy. başına kadar geçen dönem şerh ve haşiye ya da cem ve tahkik devri olarak adlandırılır. Bu dönemin temel özelliği;
Adudüddin el-îcî’den itibaren başlayan şerh ve haşiye geleneği başlayıp Teftâzânî, Cürcânî ve Devvânî ile zirveye ulaşmıştır. Böylece kelâm ilminin gerileme dönemine girdiği kabul edilir.
Yeni İlm-i Kelam Dönemi:
Materyalizmi ve felsefi bir görüş olarak pozitivizmi kabul etmeyen, dine karşı olan biyolojik ve psikolojik teknikleri cevaplandıran, Allah’ın varlığını ispat edebilen ve İslam’ın akaid konularını ispat ve açıklayarak kutsal olanları savunan ilimdir.
Yeni ilmi kelam”tabirini ilk kullanan : ” Şibli Numani”
Yeni İlm-i Kelam Öncüleri ( MİS AŞ) ( Yeni ilmi kelamcılar MİS gibi AŞ yaparlar )
Muhammed Abduh
İzmirli İsmail Hakkı
Seyyid Ahmed Han ( Hint yıldızı-ingilizlerin adamı )
Abdullatif el-Harputî
Şiblî Nu’manî
Cemaleddin Afgani, Filibeli Ahmed Hilmi, Emir Ali ve Ferid Vecdî de yeni ilmi kelam öncülerinden sayılabilir.
Hint Alt kıtasındaki alimler; Seyyid Ahmed Han, Şibli Nu’manî, Emir Ali, Muhammed İkbal.
Mısır Alimleri; Muhammed İkbal ve Reşid Rıza’dır.
Mevdudi ( Cemaat-i İslami Hareketi’nin kurucusu )
“İslam’ın Elifbası” adlı eser: Musa Carullah Urvetü’l-Vuska : Cemaleddin Afgani
BİLGİ ÇEŞİTLERİ
Aklî Bilgi: İ nsanın akıl yürüterek elde ettiği bilgiye denir.
Naklî Bilgi: Naklî yolla alınan bilgiye denir.
Zarûrî Bilgi: Aklın çaba harcamadan elde ettiği bilgidir.
Bedihî Bilgi: Şüpheye ve tartışmaya yol açmayacak bilgiye denir.
İktisabî Bilgi: Bir çaba sonucu ulaşılmış bilgidir.Bu bilgiye kanıt vasıtasıyla ulaşıldığında ihtiyaç duyan bilgi anlamında istidlâlî bilgi de denmiştir.
Burhâni Bilgi: Hem felsefede hemde kelamda kesin bilgiye denir.
Hitâbî Bilgi: Kişinin hitabet gücüne dayanmaktadır.Muhatab olduğu kişinin ikna olmasıyla kabulü mümkündür.
NAKLÎ BİLGİ
Yakınî Bilgi: Kesin bilgi anlamına gelir.Mütevatir haber bu bilgiye girer.
Zannî Bilgi: Şüpheli bilgi anlamına gelir.Ahad haber bu bilgi türüne girer.Yakınî bilgi naklî bilginin kesin olanını,burhanî bilgi aklî bilginin kesin olanını oluşturur.
Bilgi Edinme Yolları:
KELAMDA VARLIK Varlığın hükümleri:
Varlık
Kadim (Allah)
Hadis ( Sonradan meydana gelen bütün varlıklar)
Cevher (başlı başına mevcut olan, ayan): Alemdeki en küçük yapı taşını oluşturur. Üç özelliği vardır; görünüşte olan bir varlıktır. Kendisiyle beraber araz bulunur. Yer kaplar. Alemin temel unsuru cevherdir. Çünkü cevherlerin birleşimi cismi oluşturur. Cisim ve araz cevhere bağlıdır.
Cisim: Birleşik bir varlık olup felsefeciler,cismi madde ile suretin birleşmesi sonucu oluşan varlık diye tanımlar. Sünni kelamcılara göre cisim iki yada daha fazla cevherin birleşmesiyle oluşur.
Araz: ( Başlı başına mevcut olamayan başkasıyla var olan ) Bir zaman diliminde var olup son bulmuştur.
Örneğin; Taş cevherdir. Onun katılığı arazdır.
Gazzali’ye göre var olan (mevcud) ya yer kaplayandır (mütehayyiz) ya da yer kaplamayandır (gayri mütehayyiz)
FIKHIN ORTAYA ÇIKIŞI
Hicaz ve Irak’ta Yetişen Fakihler ve Ehl-i Rey,Ehl-i Hadis Kavramları
Hicaz’da yetişen fakihler için genellikle”ehl-ül-hadis, ashabu hadis, ehlü-l eser”
Irak’ta yetişen fakihler için ise genellikle ”ehlü’r-Rey” tabirleri kullanılmaktadır.
Rey: Lügatte ”görmek,düşünerek varılan netice ve görüş” manalarına gelmektedir.
Yaşayan Fıkhî Mezhepler
Ehl-i Sünnet mezhepleri: Maturidiyye, Eş’ariyye ve Selefiyye mezheplerine mensup olanlar Hanefi, Şafii, Hanbeli ve Maliki mezhebidir.
İtikadda mezhebi Şia olanlar ise amelde İmamiyye veya Zeydiyye mezheplerinden birine, İtikadda Hariciyye mezhebine mensub olanlar ise amelde İbâdiyye mezhebine mensupturlar.
Yaşamayan Fıkhî Mezhepler
Bunlara münderis, münkariz mezhepler de denir.Mensubu kalmamış fıkhî mezhepler;
-Basra’da Hasan El-Basrî -Kufe’de Süfyan-ı Sevrî -Kufe’de Abdurrahman bin Ebî Leyla -Suriye’de Evzâî -Mısır’da El-Leys bin Sa’d -Bağdat’ta Davud bin Ali ez-Zâhirî
HANEFÎ MEZHEBİ :
Sıra itibariyle birinci mezheptir.En fazla mensubu olan mezheptir.İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin asıl adı Nu’man bin sabittir. Aslen Türk veya Farisi olduğu hakkında görüşler vardır. Hanefi mezhebi Irak’ta doğmuş ve Abbasiler devrinde Ebu Yusuf’un ”kad’ıl-kudat”(baş kadı) olması ile devletin başlıca fıkıh mezhebi haline gelmiştir.
MALİKİ MEZHEBİ :
Fıkıh ekollerinin sıralanışı itibariyle ikinci mezheptir. Malik bin Enes’e nisbet edilmesiyle bu adı almıştır. Medine’de dünyaya gelmiştir. Maliki mezhebinin en belirgin özelliği Medine halkının uygulamasına (ameli ehli Medine) çok önem vermesidir. O haber-i vahidi kabul için bu haberin Medineliler’in ameline muhalif bulunmamasını şart koşmuştur. Ona göre Medinelilerin ameline ameli mütevatir sünnet mesabesindedir.
Maliki mezhebi iki yolla yayılmıştır. Bunlardan biri İmam Malik’in yazdığı eserler, ikincisi de onun talebelerinin tedvin ve eğitim faaliyetidir. Sahnûn’un öncülüğünde tedvin edilen ve İmam Malik’in ve yakın öğrencilerinin görüşlerini toplayan El-Müdevvene isimli hacimli eser, Muvatta ile birlikte Maliki mezhebinin iki temel kitabını oluşturur.
ŞÂFİİ MEZHEBİ: Kurucusu Muhammed bin İdris eş-Şafii’dir. Gazza’de doğmuştur.İmam Malikten Medine fıkhını, İmam Muhammed’den Irak fıkhını öğrendi.
Bu şekilde Hicaz fıkhı ile Irak fıkhını birleştirmiştir. Hanefi mezhebinden sonra en fazla mensubu olunan mezheptir. Şafii mezhebi meselelerin çözümünde hadis ve kıyasa çok önem vermiştir. Hanefilerin kullandığı İstihsan ve Malikilerin kullandığı maslahat ilkesini işletmemiş ve bu iki delilin fıkhi meselelerin çözümünde kullanılmasına karşı çıkmıştır.
HANBELİ MEZHEBİ: Kurucusu Ahmed bin Hanbel’dir. Bağdat’ta dünyaya geldi. Hicrî 186 yılına kadar hadis alimlerinden işittiği bütün hadisleri kaleme aldı. Hadisleri sadece rivayet etmekle kalmamış, onların fıkhî mana ve maksatlarını da araştırmıştır. İbadet konularında nasslara ve Selef’in eserlerine sımsıkı sarıldı. Muamelatta da yine Selef’in yolunu tutmuş, bir şeyin haram veya helal olduğuna dair nasslarda bir delil yoksa o müahtır görüşünü benimsemiştir.”Eşyada aslolan mübahlıktır.”Mezhebin ayrıca vasfı olarak re’y ve kıyastan çok ayet, hadis ve sahabi kavli gibi naklî delillere dayanması dikkat çeker. İmam Ahmed bin Hanbel’in hayatındaki önemli olaylardan bir tanesi de Halife Me’mun’un ortaya attığı Kur’anın mahluk olduğu fikrine tabi olmadığı için işkenceye tabi tutulmasıdır. Hanbeliler sedd-i zerayi prebsibini en fazla çalıştıran mezhep mensuplarıdır. Hanbeli mezhebi bugün Suud-i Arabistan’da resmî mezhep konumundadır.
Hanefi fakihlerinden İmam Muhammed ve Ebu Yusuf’un; Hz. Peygamber, sahabe ve tabiine ait rivayetleri topladıkları kitabı: “El-ASAR”
Kelam ilmi terminolojisinde ise,*** İMAN***( Kesin çıkar)***
Hâricîlere göre, Amel yoksa kafir olur. Onlara göre büyük günah işleyenlerin tamamı kâfir olduğu gibi, bazı Hâricîler küçük günahları işleyenleri de kâfir saymaktadırlar.
Mu’tezile’ye göre, Amel yoksa fasık olur. Mu’tezile de Hâricîler gibi, bu durumdaki birinin imandan çıkmış olduğunu benimserler. Ancak onlardan farklı olarak, bu kişinin küfre girmediğini, ikisi arasında bir konumda (el-menzile beyne’l-menzileteyn) bulunduğunu ileri sürerler. Bu durumdaki kişinin ismi mümin de değildir, kâfir de. Ona fâsık denir. Fâsık olan, dünyada mümin muamelesi görür, ancak tevbe etmeden ölecek olursa âhirette kâfir konumunda bulunacaktır. Diğer kâfirler gibi ebedî cehennem cezasına müstahak olacaktır.
Başta Ahmed b. Hanbel olmak üzere Ashâbu’l-Hadîs, Şafi, Malik: Amel yoksa küfürle itham olmaz. İman’dan çıkmaz. Allah’a havale edilir.
İMANDA ARTMA-AZALMA
İmâm-ı Âzam, imanın artmasının, küfrün azalması, imanın azalmasının ise küfrün artmasıyla mümkün olabileceğini; oysa bir kişinin aynı anda hem mümin hem kâfir olmasının imkânsız olduğunu hatırlatır ve bu fikri reddeder.
Eş’arî kelamcılar, ameli imanın bir rüknü olarak kabul etmedikleri halde, bu tartışmada imanın artma/azalma imkânı olduğu görüşünü benimsemişlerdir. İMANDA İSTİSNA
“ben, inşaallah müminim” diyen birisinin imanının söz konusu kesinliği ihlal edip etmediği tartışma konusu edilmiştir. Zira bu cümledeki “Allah dilerse” kaydı, kişinin kendi kararlılığının dışında bir istisnayı çağrıştırmaktadır.
İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe, küfürde şüphe olmadığı gibi imanda da şüphe bulunmadığını belirterek, imanda şüpheyi ihsas eden ifadeleri söylemenin doğru olmadığını kaydetmektedir. Ona göre “İşte onlar gerçekten mümin olanlardır…” (Enfal, 8/4) âyet-i kerîmesi bunu açıkça göstermektedir. Ayrıca o, böyle bir sözü, Peygamber Efendimiz (sas) ve ashabının yollarından ayrılmak olarak görür. Zira onlar imanı kendilerine herhangi bir istisna belirtmeden nispet etmişlerdir.
İmam Mâtürîdî’ye göre de bu söz, insan zihninde şüphe uyandırmaktadır. Zira insanlar istisna ifadesini emin olunan kesin bilgi alanında kullanmazlar. Aynı zamanda bu ifadeler, dindeki yaygın kullanıma da uygun değildir.
Ameli imandan bir parça olarak gören Mu’tezile, Hâricîler ve Haşviyye gibi grupların görüşleri esas alındığında muteberdir. Çünkü onlar, günahın insanı mümin olmaktan çıkardığına inanmakla, insanın her an imandan çıkmış olabileceğini kabul etmiş olmaktadırlar.
Eş’arî kelamcılar ise, konuyla ilgili farklı bir perspektife sahiptir. Onlara göre “ben, inşaallah müminim” ifadesi, kişinin taşıdığı şüpheyi belirtmek için değil, ölüm anında kendi durumunun ne olacağını bilmemesi sebebiyledir.
BİLGİ İMAN İLİŞKİSİ/MUKALLİDİN İMANI MESELESİ
Bununla birlikte, taklidî imanın Allah katında geçerli olup olmadığı hususunda farklı görüşler ileri sürülmüştür.
Mu’tezile kelamcılarına göre böyle bir iman makbul değildir. Diğer bir ifadeyle âhirette sahibinin kurtuluşa ermesine vesile olamaz.
Ehl-i Sünnet’in iki ekolü olan Eş’arîlik ve Mâtürîdîlik, imanın, bilgi ve tefekküre dayanarak aklî araştırmayla elde edilmesi gerektiği hakkında çok net görüşler bildirmişlerdir. Onlara göre, kişinin imanının faydasını görmesi ancak bu tarz bir tahkik sonucu ortaya çakabilir. Böyle bir yola girmemek, Allah Teâlâ’nın insana verdiği en büyük nimetlerden biri olan aklı gerektiği gibi kullanmamak anlamına gelir.
İMAN ESASLARI
İman Esaslarının Tespiti: İman edilmesi gereken esaslar, icmâlî ve tafsilî olmak üzere iki şekilde ele alınabilmektedir.
Kelime-i şehâdet ile dile getirilen, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Hz. Muhammed (sas)’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna iman etmek, icmâlî iman olarak adlandırılır. Çünkü bu şehâdet, Peygamber Efendimiz (sas)’in Rabbinden getirdiği ve Müslümanlar tarafından zaruri olarak bilinen her şeyin iman edilmesi gereken bir mesele olduğu anlamına gelmektedir.
Hz. Peygamberin getirdiği ve inanılması gereken şeylere tek tek ve ayrıntılı bir şekilde inanmaya ise tafsilî iman denmektedir.
Amentü İman esası olarak bu altı madde, birbirleriyle olan ilişkileri bakımından bazen üç ana asıl olarak da ifade edilmektedir. Bunlar tevhîd, nübüvvet ve âhirettir. Diğer iman esaslarını kapsayacak şekilde üç esasa indirilen bu esaslara, usûl-i selâse (üç asıl) adı verilmektedir.
Tevhîd ilkesi ise, bütün bunların aslı olarak görüldüğünden ona da aslu’l-usûl denilmektedir.
DEVLET BAŞKANININ/İMAMIN BELİRLENMESİ
Şiî-İmâmiyye fırkasına göre, devlet başkanı ve Müslümanların lideri konumundaki imam, sadece dünyevî değil, aynı zamanda dinî bir rehber ve önder pozisyonunda olduğu için, onun belirlenmesi peygamberlik de olduğu gibi Allah Teâlâ tarafından yapılmaktadır. Buna Peygamber Efendimiz (sas)’den sonra İslâm ümmetinin başına geçecek olan kişi bizzat onun tarafından belirlenmiştir. Buna nass ile tayin adı verilmiştir. İmamın belirlenmesinde bunun dışında bir yol mümkün değildir.
İmâmiye’ye göre on ikinci imam olan Muhammed Mehdî, çocukken saklanmıştır; ancak âhirzamanda tekrar gelip ümmetin başına geçecektir.
Şia içerisinde farklı imam telakkilerine sahip gruplar da mevcuttur.
Örneğin;
İsmâilîlere göre, altıncı imam Câfer-i Sâdık’tan sonra imamet onun büyük oğlu İsmail ve onun nesli üzerinden devam etmektedir.
Zeydîler ise, imâmete geçecek kişinin, nass ile açık bir şekilde isim verilerek tayin edilmediğini, ancak taşıdığı vasıflar sebebiyle imam olduğu görüşündedirler. Onlara göre de Peygamber Efendimiz (sas)’den sonra bu işe en lâyık olan Hz. Ali idi.
Ehl-i Sünnet ve Mu’tezile’ye göre imamın belirlenmesinde nass ile tayin kabul edilebilir bir yol değildir. Zira bu konuda kendisine itimad edilecek açık bir nass bulunmamaktadır. Şia’nın ileri sürdüğü ve Hz. Ali’nin imam olduğunu gösteren delillerin tamamı, zorlama yorumlardan ibarettir. Hz. Peygamber (sas), vefatından önce, ümmetin idaresi hakkında ne sözlü ne de yazılı bir vasiyette bulunmamış, bu konuda hiç kimseyi tayin edip görevlendirmemiştir. Nassa dayanarak birinin imam olduğunu söylemek mümkün olmadığı gibi, aynı şeyi akla başvurarak yapmak da mümkün değildir. Çünkü akıl, bir kişiyi belirleyerek onun imam olduğunu söyleyebiecek yeterliliğe sahip değildir.
İMAMETTE EFDALİYET KRİTERİ
Şiî-İmâmiye’ye göre, imamet makamına geçecek kişinin toplumun en faziletlisi (efdal) olması gerekir. En faziletli varken bir başkasının bu makama geçmesi doğru olmadığı gibi, imameti de geçerli değildir. Hz. Ali hayatta iken, hilâfet makamına oturan ilk üç halifenin imametleri geçerli değildir. Onlar Hz. Ali’nin hakkı olan bir makamı gasp etmişler, o da bu hakkını takiyye yaparak gizlemek zorunda kalmıştır. Ayrıca onlara göre imamlar, her türlü günahtan korunmuş (masum) kimselerdir. Onların masumiyetleri efdal olmalarını, diğer Müslümanlara üstünlük sağlamaları sonucunu doğurmaktadır.
Şiî-Zeydiye fırkası, Hz. Ali ve onun neslinden gelenlerin ümmetin en üstünleri olduğunu kabul etmekle birlikte, efdal varken mefdulün imam olmasını mümkün görerek İmamiye’den ayrılmaktadırlar. İlk üç halife, efdal oldukları için olmasa bile, ümmetin mevcut şartları değerlendirerek böyle olmasını uygun görmesi sebebiyle meşru imamdırlar.
Ehl-i Sünnet içerisinde imamın efdal olması gerektiğini savunanlar arasında, Eş’arî kelamcı Ebû Bekir el-Bâkıllânî ve ona tabi olanlar kaydedilmektedir. Ehl-i Sünnet imamet teorisinin oluşması bağlamında mefdulün imâmetini câiz görse de Hz. Peygamber (sas)’den sonra insanların en faziletlisi hususunda Dört Halife arasındaki tertibi kabul hususunda neredeyse fikir birliği içerisindedir
Ebu’l-Meâlî el-Cüveynî de, kimin daha efdal olduğunun aklen bilinemeyeceğini, bu konudaki rivayetlerin de birbiriyle çelişik olduğunu hatırlatarak, efdaliyet sıralamasının ancak zann-ı galibe göre oluşacağını söyler.
Mu’tezile imamın efdal olması gerektiğini savunur. Dört Halife sıralamasını, aynı zamanda fazilet sıralaması olarak kabul etmektedirler. Diğer taraftan Hz. Ali’nin efdal olduğunu kabul eden Mu’tezilîler ise, mefdulün imametini mümkün görmektedirler.
İSLAMDA İNANÇ ESASLARI
TASDİK VE İNKAR BAKIMINDAN İNSANLAR
Mü’min: Allah’ın varlığına ve birliğine inanan,Hz.Peygamberin haber verdiği şeylere yürekten inanıp tasdik eden ve bunu da dil ile ikrar eden kişiye denir.
Kâfir: İslam dininin inanç esaslarını kabul etmeyen kişiye denir.Günahkar müminler,suçları ölçüsünde ahirette cezalandırılsalar da sonunda cennete konulacaklardır.Kâfir sözlükte ‘örten’ anlamına gelmektedir.Gerçek ve doğru inancı örttüğü,yanlış yanlış şeylere inandığı için böyle kimselere kâfir denir. Münafık: Allah’ın birliğini,Hz.Muhammed’in peygamberliğini ve onun,Allahtan getirdiklerini kabul ettiklerini söyleyerek,Müslümanlar gibi yaşadıkları halde,kalpten inanmayan kimselere denir.Bu kimseler kafirlerden daha tehlikelidir.
Fâsık: G ünahkar Müslümanlara denir.
ALLAHIN VARLIĞININ DELİLLERİ **
Hudus Delili: Kâinatın yaratılmış olduğıu ve her yaratılanın da bir yaratıcıya ihtiyaç duyduğundan hareketle Allah’ın varlığını ispata çalışan bir delildir.
Hz. İbrahim’in Allah’ı araması
İmkan Delili: Bu delile göre varlıklar zorunlu (vâcib) ve mümkün varlıklar olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Zorunlu varlık varlığı kendinden olan ve var olmak için bir başkasına muhtaç olmayan varlıktır(Allah Teala).Mümkün varlık ise kendi kendisini var edici güce sahip olmayan ve var olmak için bir başkasına muhtaç olan varlıktır.
Kindi, Farabi ve İbni Sina filozofların kullandığı felsefe karakterli delil: İMKAN DELİLİ Gaye ve Nizam Delili ( İnayet, Hikmet, İtkan Delili ): Ortak ismi TEOLOJİK DELİL
Gaye ve Nizam deliline göre alemde bir düzen vardır ve bu düzende yer alan her varlık belirli bir gayeye yönelik olarakyaratılmıştır. Dolayısıyla da bu düzeni sağlayan bir yaratıcı vardır.
İslam Filozofları Gaye ve nizam deliline ek olarak şunlarıda kullanmışlardır:
İlk sebep-ilk illet delili: Bütün varlıkların var edici bir ilk sebebi olmalıdır. O’nun varlığı için bir sebep yoktur
Ekmel Varlık delili: İlk defa Farabi tarafından kullanılmıştır. Zihinde en büyük ve mükemmel varlık olarak tasarlanan bu varlığın zihin dışında bilfiil olmaması eksikliktir.
İnayet Delili (İbn Rüşd) :Kainatın mükemmel nizamının gösterdiği üzere, yaratılışta kusursuz bir sanat sergilenmiş ve hikmetli faydalar gözetilmiştir. Bu ise kainatın yaratıcısının kasd ve hikmetini ispat etmekte; tesadüfen yaratılmış değildir. İşte bu uygunluk Allah’ın insana inayetinin sonucudur.
Kemal Delili: Allah dışında hiçbir şey mükemmel değildir
Fıtrat Delili: İnanma fıtri bir ihtiyaçtır
Kabul-u Amme Delili: İnsanlık tarihi boyunca insan bulunduğu her devirde bir ibadet, bir tapınak izine rastlanır. İnsanlar arasında tarihin tanıklık ettiği ortak fikir, Allah’ın varlığı ve birliğine delalettir
ALLAHIN BİRLİĞİNİN DELİLLERİ *
Temânu Delili: ( ÇIKMIŞ SORU ) ( Allah’ın birliğini temellendirmeye çalışır )
Temanu, sözlükte birbirine mani olma, engelleme ve çekişme anlamlarına gelmektedir. Bu delil birden fazla tanrı olamayacağını anlatmak için kullanılır. Birden fazla ilah olması ve onların aralarında çekişme halinin tasavvuru da mümkün değildir. Bu çekişme durumunda alemin yok olacağı ve düzenin bozulacağı açıktır. Burhan-ı Tevarud Delili: Eğer yerde ve gökte birden fazla ilah olsaydı bu alem: ( Bu üç ihtimalde batıldır)
ALLAH’IN ZÂTÎ SIFATLARI (Tenzîhî sıfatlar veya Selbî sıfatlar da denir.)
Vücud: Var olmak demektir.Allah vardır ve varlığı zatının gereğidir.
Kıdem: Allah’ın varlığının başlangıcı yoktur.
Bekâ: Allah’ın varlığının sonu yoktur.
Vahdaniyet: Allah’ın bir olması demektir.
Muhalefetun lil-Havadis: Allah’ın sonradan olanlara benzememesidir.
Kıyam bi-nefsihi: Allah’ın varlığı zatının gereği olup başkasından değildir.
ALLAH’IN SUBÛTÎ SIFATLARI:
Bu sıfatların sayısı Maturidilere göre sekiz, Eşarilere göre ise yedidir.
Hayat: Allah’ın hakiki ve ezelî hayat ile diri olmasıdır.
İlim: Allah’ın yerde ve gökte olan her şeyi bilmesi demektir.
Semi’: Allah’ın her şeyi işitmesidir.
Basar: Allah’ın her şeyi görmesidir.
İrade: Allah’ın her şeyi dilemesi ve istemesi demektir.
Kudret: Allah’ın her şeye gücü yetmesidir.
Kelam: Allah’ın konuşmasıdır.
Tekvin: Allah’ın her şeyi yaratmasıdır. Eşarilere göre bu sıfat yok Kudret sıfatı bu işi yapar.
ALLAH’IN FİİLİ SIFATLARI:
Allah’ın yaratması, rızıklandırması gibi sıfatlar;
Halk (tahlîk-yaratma),
İbdâ (benzersiz yaratma),
İnşâ, (bir araya getirerek yaratma)
Terzîk ( rızık verme),
İhyâ (hayat verme)
İmâte (öldürme),
Ba’s (yeniden diriltme),
İrsâl (peygamber gönderme),
İnzâl (kitap indirme),
İhdâ (hidâyet verme),
İdlâl (sapkınlıkta bırakma),
İn’âm (nimet verme),
Ta’zip (cezalandırma)
ALLAH’IN HABERİ SIFATLARI: Kur’an hadislerde geçen müteşabih lafızlardır. Allah’ın eli, arşı istivası gibi Hanefi mezhebi ve Ehl-i Hadis alimleri bu sıfatları te’vil etmeden kabul etmişlerdir.
Mu’tezile ve Sunni kelamcılar; bu sıfatları te’vil etmişler, Allah’ın zatına yakışır şekilde yorumlamışlardır
Allah’ın zatından başka sıfatı olmadığı fikrini ilk dile getirenler Cad b. Dirhem ve Cehm b. Safvan’dır
GÖREVLERİ AÇISINDAN MELEKLER Meleklerin Özellikleri:
Kirâmen Kâtibin: İnsanın sağında ve solunda bulunan yazıcı melekler.
Münker ve Nekir: Ölümden sonra kabirde sorgu ile görevli iki melektir. Sorgu melekleri de denir.
Hamele-i Arş: Arşı taşıyan meleklerdir.
Mukarrebûn ve İliyyûn: Allahı tesbih ve anmakla görevli iki meleklerdir.
Hazene: Cennet ve cehennem kapısında duran ve gelenleri karşılayan meleklerdir Cennet: Rıdvan, Cehennem: Mâlik Müdebbiret: Alemin düzenli işlemesi ve Allah’ın koyduğu ilahi kanunların işlemesinde görevli meleklerdir.
Beyt-i Mamur: Yedinci kat semada melekler için inşa edilmiş ibadetgahtır
İsmi Kur’ân’da geçmeyen melekler : Rıdvan, Azrâîl, İsrafil, Münker ve Nekir ( R-A-M-İ)
Kur’an’da olduğu gibi İncil’de de Tevrat’ta da İsrâfil ve Azrâil’in isimlerine rastlanılmamaktadır.
İLAHİ KİTAPLAR 1.Suhuflar
Suhuf,sahife kelimesinin çoğulu olup ‘sayfalar’ anlamına gelmektedir.Küçük topluluklara ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde indirilen birkaç sayfadan oluşmuş küçük kitapçıklara denir.Peygamberlere gönderilen sayfa sayıları toplam 100’dür.
Tevrat : Tevrat kelimesi kanun,öğreti ve şeriat anlamlarına gelmektedir. Tevrat’a Ahd-i Atik ve Ahdi Kadim de (Eski Ahit) denilmektedir.
Bugünkü Tevrat, Musa aleyisselamdan birkaç asır sonra yaşayan beş haham tarafından kaleme alınmış ve Azrâ adındaki haham bunları tek tek toplayarak Ahd-i Atik’in asıl nüshası olduğu iddiası ile çoğalttırmıştır. Tevrat beş bölümden oluşmaktadır; Tekvin, Çıkış, Levililer, Sayılar, Tesniye.
Zebur: Zebur,yazılı şey ve kitap’ anlamlarına gelmektedir. Dört ilahi kitabın en küçüğüdür. Yeni hükümler getirmemiştir. Zebur,ilahiler, Allah’a övgü ve hikmetli sözler ve birtakım öğütler içermektedir. Mezmurlar adıyla Eski Ahid’in içinde yer almaktadır. Zebur’da genellikle Hz.Davud’un Allah’a yakarışları ve ilahileri yer almaktadır.
İncil : İncil,sözlükte ‘müjde,öğretici’ anlamlarına gelmektedir. İsrailoğullarına gönderilmiştir. İncil için Ahd-i Cedîd (Yeni Ahid) ismi de kullanılmaktadır. Hristiyanların kabul ettiği 4 İncil bulunmaktadır; Matta, Markos, Luka ve Yuhanna incili. Bunlardan ilk üçü ana mesele ve bölümlerinde genellikle birbirlerine yakındır. Bunlara aynı bakış açısıyla yazılmış anlamında ‘Snoptik’ İnciller denmiştir.Bu dört İncilden Markos’un en eski olduğu, Matta ve Luka İncillerinin, hem bunun eski şeklinden,hem de kaybola ve ‘O’ denilen bir kaynaktan metinlerini aldıkları söylenmektedir. Yuhanna İncili ise oldukça geç yazılmış, daha çok mistik yönü ağır basan bir İncil’dir.
Kur’an-ı Kerim: Hz.Ebubekir zamanında iki kapak arasına alınarak kitap haline getirilmiştir. Hz.Osman zamanında da çoğaltılmıştır.
Peygamber : İbn Ravendi ve Ebu Bekir Razi peygamberliğin gerekliliğine karşı çıkmışlardır.
Resul; Allah tarafından kutsal bir kitap gönderilen peygamber demektir.
Nebi; Kendisine bir kitap indirilmemiş peygamberlere denir. Nebiler kendinden önceki peygamberlere indirilen kitapları insanlar arasında tebliğ ederler.
Resul-Nebi: Kur’an; Musa, Harun ve İsmail’den resul-nebi diye bahsetmiştir. ( Resul-Nebi: HİM)
PEYGAMBERLERİN SIFATLARI
Sıdk: Peygamberlerin doğru olması demektir.
Emanet: Peygamberlerin her yönden güvenilir olması demektir.
İsmet: Peygamberlerin günah işlemekten korunmuş olmalarıdır.
Fetanet: Peygamberlerin akıllı ve zeki olmalarıdır.
Tebliğ: Peygamberlerin Allah’tan almış oldukları emir ve yasakları olduğu gibi insanlara ulaştırması demektir.
KUR’AN’DA ADI GEÇEN PEYGAMBERLER
Hz.Adem, Hz.İdris, Hz.Nuh, Hz.Hûd, Hz.Salih, Hz.Lut, Hz.İbrahim, Hz.İsmail, Hz.İshak, Hz.Yakub, Hz.Yusuf, Hz.Şuayb, Hz.Harun, Hz.Musa, Hz.Davud,
Hz.Süleyman, Hz.Eyyub, Hz.Zülkifl, Hz.Yunus, Hz.İlyas, Hz.Elyesa, Hz.Zekeriyya, Hz.Yahya, Hz.İsa ve Hz. Muhammed (sav)
Kur’an’da bu peygamberlerin dışında üç isim daha zikredilmektedir.Fakat onların peygamber mi veli mi oldukları bilinmemektedir. Bunlar; Üzeyir, Lokman ve Zülkarneyn’dir. ( ZÜL )
Yahudiler Peygamberimize 3 şeyi sordular ( ZAR’ı sordular)
Zülkarneyn Ashab-ı Kehf Ruh
Ulu’l-Azm: Azim ve sebat sahibi peygamberler için kullanılan bir kavramdır.
Bunlar; Hz.Nuh, Hz.İbrahim, Hz.Musa, Hz.İsa ve Hz.Muhammed’dir.
Hz.Muhammed’in s.a.v. Mucizeleri
Kur’an’da Haberi mucize örnekleri:
Olağanüstü durumlar:
İrhas: Peygamber olacak şahsın, henüz peygamber olmadan önce gösterdiği olağanüstü durumlardır. Hz.İsa’nın kundakta konuşması ( ÇIKMIŞ SORU ) Keramet: Veli kulların göstermiş oldukları olağanüstü hallere denir.
Meûnet: Yüce Allahın veli olmayan bir Müslüman kulunu, darda kaldığı veya sıkıntıya düştüğü zaman, olağanüstü bir şekilde bu darlık ve sıkıntıdan kurtarmasıdır.
İstidrac: Kafir, günahkarın gösterdiği olağanüstü haller
İhanet:Kafir, günahkarın istediğine aykırı gösterilen haller. Müseylemetül-Kezzab’ın tek gözü kör olan çocuğun gözünü açmak tükürüğünü sürünce öbür gözünün kör olması buna örnek olarak gösterilebilir.
KUR’AN-I KERİM’DE GEÇEN KIYAMET İSİMLERİ
Yevmu’d-Din: Din günü,ceza günü
Saat: Kur’an’da saat yaklaştı ve ay yarıldı (kamer 1)
Yevmul Kıyame: Kıyamet günü,ölülerin kalkacağı,kıyam edecekleri gün.
Yevmul Hak: Hak ve doğruluk günü.Amellerin hesaplanmasında hiçbir haksızlığın yapılmayacağı gün.
Yevmul Malum: Geleceği kararlaştırılmış,belli gün.
El-Vaktu’l Malum: Geleceği belli ve kararlaştırılmış vakit.
El-Yevmul Ahir: Son gün.
Yevmul Azife: Yakında gelecek gün,musibetler günü.
Yevmun Asir: Zor ve sıkıntılı bir gün.
Yevmun Azim: Büyük gün.
Yevmun Asib: Zor ve şiddetli bir gün.
Yevmul-Ba’s: Yeniden dirilme günü.
Yevmu’t Tegabun: Üzüntü ve esef günü.
Yevmu’t-Talak: Buluşma günü.
Yevmu’l Tenad: Çağırma günü Yevmul Cem: Toplanma günü.
Yevmul Hasre: Hasret günü.
Yevmul Huruc: Kabirden çıkma günü.
Yevmul Fasl: İyi ile kötünün ayrılma günü.
Karia: Kainatın büyük bir gürültü ile sarsılması Ğaşiye: Perdenin açılacağı varlıkları sarsan gün Tammetul Kübra: Büyük musibet günü.
Nebeul-Azim: Büyük haber günü.
Hakka: Mutlaka gelecek kaçınılmaz olan El-Va’d: Vade günü.
Vakıa: Kesin olarak gerçekleşecek olay Es-Sahha: Kulakları sağır edecek şekilde yüksek ses
Emrullah: Allahın emri.
Es-Salahatu: Kekelenecek yer, paniklenecek yer.
Racife:
KIYAMET ALAMETLERİ (Eşretü’s-Saat)
-İlmin ortadan kalkıp bilgisizliğin artması.
-Şarap içme ve zinanın açıkça yapılır hale gelmesi.
-Ehliyetsiz insanların söz sahibi olması.
-Adam öldürme olaylarının artması.
-Dünya malının bollaşması.
-Zekat verecek fakirin bulunmaması.
-Duman
-Deccal
-Dabbetül-Arz: Safa dağından çıkacak büyük bir hayvan
-Güneşin batıdan doğması
-Ye’cuc ile Me’cuc’un çıkması
-Hz.İsa’nın gökten inmesi
-Yer yarılması, batması ( üç hasef)
-Ateş Çıkması: Hicaz ve Yemen’de
AHİRET HALLERİ: Ba’s, Haşr ve Mahşer, Amel Defteri, Hesap sual ve Mizan, Havz ve Kevser, Şefaat, Sırat, Araf
CEHENNEMİN İSİMLERİ:
Sakar: Yakıp kavuran ateş
Hutame: Yüreklere kadar tırmanan ateş
Sair: Çılgın ateş
Haviye: Derin çukur uçurum
Nar: Ateş
Hamim: Kaynar su Leza: Dumansız alev Suu’d-Dar: Kötü yurt Azabu’l-Harik: Yakıcı yangın ateş Daru’l-Bevar: Helak yurdu
Mu’tezile ve Harici, Şia ve Ehli sünnetin çoğunluğuna göre; kafirlere uygulanacak cehennem azabı ebedidir.
Cehm b. Safvan, İbn Teymiyye ve el-Cevziyye gibi alimlere göre cehennem azabı asırlarca sürecek sonra birgün sona erecektir. Cennet: Adn, Firdevs, Naim, Selam, Darul-Mukame